Hekimoğlu, 2010 yılından günümüze, dünyada yaşanan küresel iklim değişikliklerinin, Avustralya ve Güney Amerika'da seller, Avrupa ve Çin'de kuraklık, Rusya'da kuraklık ve yangın, kuzey yarım kürede kar fırtınaları, Hindistan'da şiddetli muson yağmurlarının tarım üretiminin dünya üzerindeki dengesini değiştirdiğini vurguladı.

''Buna karşılık dünya kaynaklarını onarılmaz biçimde tahrip eden ekolojik şartlar ve bizler, imkansızlıkları zorlasak bile, tarımın bu şekilde ne kadar daha sürdürülebilir olacağı da belli değildir'' diyen Hekimoğlu, uzmanların tarımda yaşanan kriz dönemlerinde dünya üzerindeki insanların beslenme yöntemlerini araştırdıklarını, fakat alternatif bir sonuç da bulamadıklarını kaydetti.

Hekimoğlu, yakın gelecekte insanlığın en önemli sorununun, tarım ve gıda alanlarında küreselleşme ve teknolojide yeniden yapılanma süreci, biyoteknolojideki baş döndürücü gelişmelerin gelişmekte olan ülkelerin tarımında yapmakta olduğu yeni düzenlemelerle dünya politikalarında büyük önem kazanacağını söyledi.

Tarıma dayalı gıda üretiminin istikrarlı ve standart bir şekilde yapılmasının yine istikrarlı bir tarım politikasına bağlı olduğuna dikkati çeken Hekimoğlu, ''Bir taraftan küresel şirketler, diğer tarafta tarımda yaşanan küresel değişiklikler, insanlığın yaşam ve gıda kaynağı olan tarım ürünlerini dünyada etkili bir silah haline dönüştürmüştür'' diye konuştu.     

Temel gıda üretiminde söz sahibi olan ülkelerin en küçük bir hareketinin tüm dünyayı etkilediğini ifade eden Hekimoğlu, ''Gıda ürünleri 'varlıkta ve yoklukta' adeta bir silah gibi kullanılmaktadır. Dünyada yaşanan gıda krizleri bizlere göstermiştir ki; Dünyanın en güçlü ülkeleri bile tarım ve tarımsal ürünlere bağlı gıda üretimi yapamadıkları takdirde ellerindeki güç ve teknoloji bir işe yaramamaktadır'' dedi.     

Soframıza gelen ekmeğin kalitesinin tarladaki yetiştirdiğimiz buğdaydan başladığını anlatan Hekimoğlu, şöyle devam etti:

''Ülkemizde tarım sektöründe yapılan yatırım ve çalışmaların sonucunda, tarım makinaları ve ekipmanlar modernize olmakta, tarım havzaları oluşmakta, tarımın sanayisi gelişmekte olup ihracatıyla ülkemize katma değer ve istihdam yaratmaktadır. Tarım hasılasının dünya sıralamasında son 10 yılda 11. sıradan 7. sıraya yükselmesi de bu çalışmaların bir göstergesidir. Ancak bu gelişmeler de biz un sanayinin beklentilerini karşılamamaktadır. Biz un sanayicileri olarak tarım ülkesi olan Türkiye'de kendi üretimine, tüketimine ve ihracatına yetebilen, yüksek proteinli, standartları oluşmuş, hammadde bulamama endişesi taşımayan, kalite ihtiyacından dolayı ithalat yapmayan, dünya fiyatlarıyla paralellik arz eden, un sanayisinin ihtiyacına göre buğday çeşidi belirlenerek ekimini sağlattıran, fiyat istikrarını destekleyen politikaların oluşmasından yanayız.''

Dünyada buğdayın her geçen gün öneminin arttığına işaret eden Hekimoğlu, ''Stratejik bir ürün olan buğdayın her geçen gün öneminin arttığı dünyada tarım politikalarını belirleyici ülke konumunda olmamız için, tarım politikalarımızı acilen şekillendirip gerekli önemin verilmesini sağlatmalıyız'' dedi.

Türkiye'de un sektöründe tedarikçileriyle birlikte 14 bin kişinin çalıştığını hatırlatan Hekimoğlu, Türkiye'nin 2010 yılında 106 ülkeye 1 milyon 861 bin 651 ton un ihraç ettiğini ve karşılığında 609,5 milyon dolar gelir elde ettiğini, bununla ülkemizin dünyada 3,7 milyar insanı beslediğini sözlerine ekledi.